Pazartesi, Nisan 19, 2010

pardon rica etsem fotoğrafımızı çekebilir misiniz?

          Fotoğraf çekmek ya da videoya almak, bir anlamda hayattan kesitler çıkarıp tekrar yaşanabilir hale getirmek. Sonradan bakıp "aa bugün böyleydi!" diyebilmek.
          Birbirinden çok farklı dinamikleri var tabiki iki işlemin de birinde sabitsin ve fotoğraf sanatçısının yeteneğine kalıyor biraz da nasıl gözüktüğün, o düğündeki en ibiş çıkan sensin ya belki de tek sorumlusu sen değilsin kim bilir? :P Video ise kısmen daha riskli olmasına rağmen nispeten daha yakışıklı/ güzel çıkabiliyorsun, önceki saniyeyi kurtarmak için 1 saniye daha var önünde bulunmadık nimet resmen!
          Hayattan kesitler çıkarmak; yanıp tutuşuyoruz değil mi bunun için? Neden böyle davrandğımız sorusunun cevabı gayet basit aslında, korkuyoruz çünkü; ölümden, hastalıktan ve birçok şeyden.... O an yanımızdaki insanı bir daha görememe ihtimali o anın kaydedilmesi gerektiği düşüncesini tetikliyor bazı zamanlar. Bazen bunun saçma olduğunu düşünüyorum, "saklamak için fazla değer veriyoruz bazı anlara" diyorum kendi kendime ama nereden bilebilirsin ki daha sonra o an için ne hissedeceğini? Yalan gülüşler gerçek gülüşlerin avcısı oluyor, bazen bir bakmışsın o an nefret ettiğin durumla bir süre sonra o anın kaydına bakarken dalga geçiyorsun... Hayat çok garip hem de çok... Ultrason fotoğrafıyla başlayan yolculuk; kişiye ve maddi güce göre devam ediyor. Aslında diğer pek çok yetenek/beceri veya hobide olduğu gibi.
           İstanbul'daki vapurlar çekilmekten yoruldu, insanlar ise bırakın yorulmayı her geçen gün daha çok istiyorlar sanki vapurların fotoğraflarını çekmeyi. Bu ve bunun gibi bir çok obje var sanatçıların hoşuna giden ki fotoğraf sanatının resim sanatına teğet geçtiği (başbakanın tabiriyle teğet değil, hepimizin bildiği normal teğetten bahsediyorum!) yerlerden biri de bu aslında. Boğaz fotoğrafları/ resimleri her zaman hoşuma gitmiştir mesela benim. Tabi sadece sanata ve insanın zevkine hitap etmiyor hem video hem de fotoğraf. Artık moda arkadaşlara eşek şakası yapıp, kayda aldıktan sonra internete yaymak veya hayvanlarla çeşitli değişik olaylar yapıp bunları paylaşmak. Fotoğrafını çekiyoruz uygunsuz durumların, veya ünlülerle "çekiniyoruz" mutluysak sorun yok canım, o bizim ünlümüz "çekinmek" en doğal hakkımız! Adli işlerle de alakası var tabi özlellikle videonun, okuduğum okulun doğru düzgün ışıklandırması yok ama her bina tepsinde kamera var geniş açılı kayıt edenlerden. Ne yapıcaksın ışığı canım orada tecavüz olursa kayıt var işte, daha ne istiyorsun!
         Daha derli toplu yazmaya çalışıyorum her seferinde ama beynim benim en büyük muhalifim ve bazen pantolonu o giyiyor bana da kölelikten başka görev kalmıyor...
Fotoğraf konusu ilerleyen zamanlarda benim kendi karelerimin altını süsleyecek, çünkü bence bazen fotoğraflar cümlelerle yarışıyor anlatım konusunda...

Bir camın ardından bakıp başka kimsenin bakamadığı gibi bakabilmek, bu kadar basit aslında fotoğraf! 

Pazartesi, Nisan 12, 2010

cümleler karışık, aklım da...

            Kitaptan bahsetmiştim en son; hepimizin bir kitap yazarı olduğumuzdan, kendi maceralarımızın, kendi hayatlarımızın kayda geçireni olmak bize düşüyor. Sadece çok ünlü olursanız bunu sizin yerinize yapıp sizin de para kazanma ihtimaliniz var ki bu da bayağı az bir ihtimal bunu hepimiz biliyoruz...
Yabancıların bir lafı vardır ya hani "Everything is connected. " diye; siz kahve makinesindeki son kahveyi aldığınızda sizden sonra gelen insanın kahve alamadığı için sinirlenmesine sebep olursunuz mesela :) komik ama insan da böyle yaşayamaz ki canım her ihtimali düşünerek her olasılığın sonuçlarını gözden geçirerek
en sonunda deliliğe kadar yolu var o işin..
            Hepimiz yazarız ya hani, olayın bir de alıntılama kısmı var ki aslında bugün onu anlatmak istiyorum bu sayfayı okuyan insanlara: İnsanoğlu sosyal bir hayvan bunu hepimiz biliyoruz, yaşımız bile dolmadan kendimizden büyük veya küçük ya da ailelerimiz çok arkadaş canlısı insanlar ise yaşıtlarımızla bile vakit gecirebiliyoruz :P sen agu magu diyorsun karşındaki salyalı ve kundaklı cisim de kendince karşılık veriyor aslında hepsi bu kadar basit.
            Ama yaş büyüdükçe temas daha manalı şekillerde oluyor dokunuyorsun sevdiğin insanlara hayatlarına müdahil oluyorsun, yaş ilerledikçe ilişkiler de derinleşiyor. Matematik gibi aslında ilk önce 15in 7ye bölünemeyeciğini söylüyorlar sana ama sonraki yıllarda bir bakıyorsun aslında baya baya bölünüyor! Komşu çocuklarıyla top oynamaktan veya ip atlamaktan sıkılmaya başladıkça farkında olmadan büyümeye başlıyorsun ki günümüz koşullarında ortaokula varmadan bilgisayar denilen bu lanet makineyle tanışıyorsun ki o tanışma kısmını da ayrıca işleyelim bir gün olmaz mı? İlişkiler derinleşiyor Ayşe arkadaşın oluyor Ayşe'm Mehmet abi oluyor sana ilk platonik ve bu yaşlardan itibaren hikayelerin birikmeye başlıyor. İçinde bazılarını anlatacagın bazılarını da "beyazlara" sarıp saklayacağın.
            Sen farkında değildin o adamın son kahvesini aldığının ama onun öfkesindeki bilinmeyen kişi sensin işte kahve makinesi görevlisi olması gerekirken... Arkadaşlarında kalmalar başladığında kendine saklamaya direnemediğin hikayeler ortaya çıkıyor mesela, anlattıkça farkediyorsun ki rahatlıyorsun ama o an farkında değilsinki omzundaki yüklerin bır kısmını arkadaşının omzuna devirdiğinin...Hikaye anlatıcısı oluyosun hele de kafan kıyaksa erotik fıkra bile anlatıyorsun mesela bildığini bile hatırlamadığın şeyler anlatıyorsun " abi ya çok ilginç geçen bir yerde okudum kargalar ortalama 120 yıl yaşıyormuş " falan diyorsun gereksiz bilgiler ortamdaki konu sıkıntısını kapatıyor bir anda, Ata Demirer'den alıntı yapıp güldürüyorsun karşındakini onun da izledığini bildiğin halde aynı gösteriyi!
           Alıntı yapmak en kolayı aslında yaşamadığın halde yaşamıs gibi olmak.. Hem miş gibi yapmak hem de gibi durumu oh ne ala yahu suyundan da koy! :D "ya geçen gün bizim birader bir araba görmüş uçuyormuş mübarek böyle kırmızı falan"
arabayı görsen belki aynı tepkiyi vermeyeceksin belki de karşındaki adamın ilgisini çekmeyecek senin biraderin ilgisini çektiği kadar ama diyoruz ya miş gibi durumu işte salgın hastalık gıbı anında bulaşıyor. Karşındaki "vay be! " diyor, sonra varsa kafasında alakalı olduğunu düsündüğü bir hikaye onu anlatmaya başlıyor falan filan...
            Sen uyurken masal okurdu annen hatırlar mısın; sen de onun gibi birşey yapıyorsun aslında çevrendekilere, aradaki fark biri uyuturken biri zaman öldürüyor. Yani silah aynı, mağdur farklı...
             Hepimizin bir kitabı var ama kaynakçada yüzlerce insan var sen aslında onlarla var oluyorsun onlar da sen ile ama ne sen farkındasın bunun ne de polis!..
Sevgilerle.